GÜZELLER GÜZELI ZAZA KIZI

     Uyku tutmadı yatakta işkence çekmekten se kalkıp oturmak en iyisi.koca salonu loş da olsa aydınlatan sokak lambasıda belliki uykusuz ve ben gibi yanlızdı.
     Bu akşam yemeğe çağirdı,Latif.buz tutmuş kar kümelerine basarak taş duvarlı evlerin sınır çektiği dar sokaklardan kısa bir yürüyüş ile kapısının önünde dev çorba kâse sini andran eski taş dibeğin yanındaki koca kapıdan girdik.Çok sevdiğim hayvan gübresi kokusunu çektim,içime.Latif "profosör iki tane oğlağim var dedi köşede çitle çevrili küçük ağıldaki oğlakları gõsterdi.Alt kattan ust kata çıkan merdivenlere yõneldik. Karşıda mutfak var ve terasa açılıyordu.bastığimiz teras zemin 30 santim kalınlığında su geçirmez sıkıştırılmış toprak zemin di.
    Latif önde biz ardında soldakı kapıdan odaya girdik. Tavanlar ağaç hatılların yan yana dizilmesiyle oluşturulmuş ve yine su girmesin diye üzeri toprakla örtülü sıkştırılmıştı.
    Üç metre genişlikte uzun bir salon,ortada odun kömür ne bulursa ayırmadan tüketen soba,gürül gürül yanıyordu.Güzel bir yer sofrası ve kuşlar gibi cıvıl cıvıl dört erkek çocuk,yere diz çökmüş satranç oynuyordu. Üç yaşınde güzeller güzeli Zaza kızı Híra ise onlarla ilgilenmiyor,başını öne eğmiş evlerine gelen bizleri alttan alttan izliyordu.
     Duvarda bir niş,içindeki dini kitapları kapatacak şekilde duvara iliştirilmiş etek kısmı ise kardeşliği simgeleyen el ele tutuşmuş kız ve erkek çocuklar iğne oyasıyla nakşedilmişti.Latif söze girdi."HANIMIN ÇEYİZİNDEN,ARTIK KİMSE YAPMIYOR BITTI BU DA"Dedi.
     Zaza kızı hira nur,ellerini göğsüne kavuşturmuş halen gizli gizli beni izliyor ve elimde fotoğraf çektiğim telefonun ışığına kilitlenmiş gibiydi.Senin ismin ne söylermisin dedim,çıt yok.Latif,"Türkçe bilmiyor" dedi. Olsun biz anlaşırız dedim ve bütün dünyanın ortak dilini kullandım." BEDEN DİLİ".Kollarımı açtım gel dedim,geldi.Sarıldık,sarı saçları arkadan bağlı ama bir kaç bukle yerinden kurtulmuş gözlerine düşüp kapatıyor,o ise onları geri itiyordu.
    Parmağımı yanağına koyup õpücük õpücük istedim,verdi.Aynı hareketi kendi yanağıma yaptım õptü.Fotoğrafını çekmiştim,gõsterdim.Yüzüne tatlı masum gülücük oturdu,bir iki kare daha aldım bu kez gülümsemesi sese dönüştü. Yanımdan kalktı kardeşlerinin yanına gitti.Tavanlara baktiğimi gören Latif.Evin özelliklerini anlattı Üzeri toprak ama yine de yağmur sızmasın diye branda geriyoruz,dedi Çocukların ellerinde bir tane bile akıllı telefon yok,bizde olsa öylrmi olurdu.? Parmak kadar çocuk,oyun indirir oynar ana babasını rahat bırakırdı.!
    Oda da tek lüks,eski tip tüplü televizyon ve uydu bir de pimapen pencere.Onun da dışında en az Hira Nur kadar meraklı evin kedisi.Güzel bir yemek,ardından çay eşliğinde tatlı sohbetin yanında fıstık nohut.Latifin daimi bir işi yok.bahar geldimi daha güneye inip pirinç tarlalarında evinin kışlığını temin ederken ben gibi gurbet kahrı çekiyor yani.Koca gün su içinde gece ise sivrisinekler ile amansız bir mücadelenin verdiği yorgunlukluk ile bitap düşüp uykuya dalmakta.Her şeye rağmen şükrediyor,sessiz sakin bir kişilik bir de Camii derneğinde mücadele edip bir an önce inşaatı bitirme derdinde.
     Burası,dağların üzerinde kayaların arasında bir Zaza köyü.yokluk derin bir yara,çaresizlik sanki kader.Tanrı bol miktarda binbir şekilde taş kaya vermiş taşlardan kalan boşluklarda badem ve incir ağaçları.Taşları üst üste koyup duvar yapsanız sanırım istanbula kadar ulaşan bir Çin seddi olur.Eminim ki binlerce yıl önce yapılan Diyarbakır kalesi de tarım alan yapmak için Anadolunun ikinci büyük kalesi olarak inşa edilmiştir.
    Zaza köyünde herkes aynı sessiz ve misafirperver.Geçen hafta hasan'day dık.sağolsun o da ne var ne yok sunmuştu.kimileri ise virüs yüzünden çekiniriz diye kaldığimız Taziye evine taşıdı. Bu gece ki yemekten yüreğime iz bırakan ise güzeller güzeli ZAZA HİRA NUR'du. Kapıdan çıkarken evin hanımı elimize tazecik yufka ekmeği ve bir kâse de tereyağı tutuşturmuştu.
    Yanlızlığın verdiği keder ile ip atlayan ahşap elektirik direkleri ve taş duvarlı toprak damlı evlerle çevrili, sağda solda kendini bize göstermeye uğraşan dibek taşlarının yanından dar soklardan geçip odamıza gelirken huysuzlanmış kangal"lar sessiz ve sakin bizi izliyordu....
            Yalçın Öztürk. Aynalı-bistin,çermik.
                                                         Díyarbakır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar