KURTULUŞ SAVAŞI VE İZNİK
KURTULUŞ SAVAŞINDA İZNİK-1
"Sinesinde pek çok medeniyeti taşıdığı için
büyük turistik bir kent olabilecek geniş
ovali, bol sulu bu kasabayı il yapabilseydik."
(iznik için)
(15 Temmuz 1930)
Mustafa Kemal Atatürk
Memleket yangın yeri.Her yer işgalci asker,işbirlikçi ve ispiyoncu kaynıyor.İnsanlar ölümün nereden hangi elden ve ne zaman geleceğini bilmiyor.Açlık sefalet salgın yetmezmiş gibi bir de başı bozuk eşkıya baskınları ile burun buruna yaşıyordu.
Istanbulun sarayları ise keyfi safada.Sultan yeni hatun almış düğün dernek kurmuş,saraya doğrultusunda savaş gemilerinin namluları altında yeni eşine düğün hediyesi takmaktaydı. Sultanın yaş günlerinde ise şerefine yapılan top atışları ise,işgal kuvvetlerince yanlış anlaşılır diye iptal ediliyordu.
Yollar tutulmuş,muhalif görüşte kim varsa sorgusuz sualsiz tutukluyor ya göz altına alıyor yada karşı koysa oracıkta infaz ediyordu.
Antik zamanlarda olduğu gibi Nikomedia-İZMİT,Tamamen kontrol altına alınmış yollar kesilmiş ve İstanbuldan Anadoluya kuş bile uçamaz olmuştu.
Halk savunmasız, her türlü saldırıya ve tacize açıktı. Açlık en büyük sorun. Çocuklar yokluğu bilmiyor ya açlıktan ya da soğuğun ısırmasından ağlıyor ve saklandıkları yerleri deşifre ediyordu.
Istanbulun sokaklarında İngiliz devriyeleri kabadayı edasıyla geziyor,yol kesip hakaretlerle dolu kimlik soruşturmalarına tabi tutuluyor itilip kakılıyordu. Payitahtın gözü önünde bunlar yaşanıyorsa Anadolunun göbeğinde kim bilir neler yaşanıyordu.Üniformalı eşkiyalara (işgalciler ve asker kaçaklarî) insanlara nefes aldırmıyor yaşam hakkı vermiyordu.
Neredeyse etrafta canlı hayvan bile kalmamış karaborsa ayyuka çıkmıştı.Halk,kırdan bayırdan topladığı yenilebilir otlardan topluyor yağsız tuzsuz aş kaynatıp bir nebze de olsa açlıkla mücadele ediyordu.
Neredeyse düşman çizmesi değmemiş vatan toprağı kalmamıştı.Bireysel ayaklanmalar karşı koymalar ise anında kanlı şekilde bastırılıyordu.Basın suskun,olan biteni yazıp paylaşmadığı gibi işgal güçlerini kahraman kurtarıcı ilan etmiş ve asla karşı konulmamasınını yazıp çiziyordu ki zaten doğruları da yazsa okur yazar oranının çok düşük oranda olması yazılanların anlaşılması açısından anlamsız kalıyordu.Hem sıradan halkın gazeteye verecek tek kuruşu da yoktu.
Her gün ayrı renklerde batan güneş,yavaş yavaş gri bir renk ile anatolianın üzerinden geçip ufka ulaşıyordu.Türk ulusunun üzerindeki son güneş gibiydi.Sabahlar zor oluyor güneşin yeniden doğuşu ise umut ve niyetler ile bekleniyordu. Bu bekleyiş kimine göre Türk ulusunun ölmediği,kimine göre Türklerin sonu,kimine göre ise orta çağ derebeyliklerinin yeniden dirilişiydi.Anatolia,çaresiz bir doğuma gebeydi. Ya bu doğum gerçekleşecek yada yeni doğan çocuk.zamansız doğmuş gibi ölüp gidecek ti.
Hastane yok.Stril ortam,doktor, yok. Ebe... Bir saklambaç oyunundaki cezalı çocuk kadar çok. Saklayanları yerlerinden çıkartıp sobe dedittirecek kadar da yok.
Oyunun sonu belliydi.Son saklanan bulunamazsa ebe tarafından,yakalananlar bağırdı.elma dersem çık,armut dersem çıkma.... plan yapan ve oyunu bozan çocuk,çok iyi saklanmış ise bu çocuk. Ihanet çağrısını duymaz yada duymazdan gelirse, bu kez onu destekleyenler ellerini ağzına götürür ve kuurrttttt diye bağırırdı.şifreli çağrıyı duyan savunma saldırıyı iyi bilen çocuk ise sakladığı yerden çıkardı.
Ve gri bir güneşin ufuk ile buluştuğu gün.. o güneşin altindan çıkıp geldi o kurt,çocuk.ATATÜRK.
KURTULUŞ SAVAŞI VE İZNİK
Peki bütün bu olup biten yaşanırken ve nikomedia nın eli kolu bağlıyken nikaia da neler olmuştu.? İznik tarih boyunca didiştiği izmit i unutmuş ve ne halin varsa gör demişmiydi ?
O zaman o mavi gözlü sarı saçlı dev in iznik'i gezerken söylediği söz ile girdim konuya.
"Sinesinde pek çok medeniyeti taşıdığı için
büyük turistik bir kent olabilecek geniş
ovalı, bol sulu bu kasabayı il yapabilseydik."
(Iznik için)
(15 Temmuz 1930)
Mustafa Kemal Atatürk. Büyük önder için iznik çok önemliydi. Hem kurtuluş savaşında üstlendiği görev,hemde buram buram tarih yüklü olduğu içindi tabiki.
Artık bu söz üzerine söz söylemek hadsizlik olur, yavaş yavaş KURTULUŞ SAVAŞINDA İZNIK Yazıma başlamak zamanı.
Abartısız yalansız,tarih bana ne verdiyse onunla ve olan biteni yaşayıp ağlatanların diliyle. Ama Türk tarihinde vatan için ilk savaşın nasıl ve ne zaman başladığını da yazmak gerek.
ANADOLUDA İLK VATAN SAVUNMASI.
Moğolların Kayseri Saldırısı ve Dünya'da ilk
Kadın Direnişi.
Moğollar, Malya Savaşı'ndan sonra Kayseri'ye
saldırdılar. Ancak Kayseri'de kadınların müthiş bir
direnişiyle karşılaştılar. Kadınlar canla başla ölümüne ve bir vatan uğruna savunma ile 10 günün üzerinde savaşıp direndiler. ANADOLUDA Kİ KİTLESEL İLK KADIN DİRENİŞİ ACIMASIZ MOĞOL SAVAŞÇILARINI KARŞI OLMUŞTU.
Kayseri Savunması dünyada ilk kez
İnsanın mülkünü değil 'vatan'ın savunulmasıdır. Ve bu bir Vatan severlik direnişidir.
Direniş sonunda kırılmış ve kadınlar ricat etmiştir. Çünkü işbirlikçi düşmanlar o günde mevcuttu ve Selçuklunun sonunu da onlar haxırlıyordu.
Kadınların kurduğu bu barikat aslında Selçuklu kadınlarından oluşan bir barikat değildi.Yaşamı boyunca Mevlana Celaleddin Rumi ile didişen ve savaşan. Hortu lu Nasreddin Hoca'nın Eşi.Fatma hatun nun kadınlar ile oluşturduğu bir barikat tı. Yazının ilerleyen bölümlerinde anlatacağim.
××××××××
İster constantiniye deyin ister İstanbul. Doğu Romanın başkenti fetih edildikten sonra yeniden işgal edilmiş ve "kızıl elma" yine haramilerin eline kalmıştı.Şimdi belkide ilk kez bir komünist yazarın kaleminden çıkmış bir şiir ile Istanbulun işgalini ve aya sofya özlemini paylaşayım,izniniz ile.
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi
Türk'ün genç padişahı, bir gök yarılır gibi
Girdi Eğrikapı'dan kır atının üstünde
Fethetti İstanbul'u sekiz hafta üç günde
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah'ın!
Belde-i Tayyibe'yi fetheden padişahın,
Hak yerine getirdi en büyük niyazini
Kıldi Ayasofya'da ikindi namazını!
İşte o günden beri Türkün malı İstanbul,
Başkasının olursa, yıkılmalı İstanbul!
Nazım Hikmet Ran.
Devam edecek-yalçın Öztürk.
____________
Constantiniye nin kapıları Nikaia dan geçiyordu.Onun fethi için nikaia büyük engeldir,Tarih boyunca bunu deneyenler nikaia yı ele geçirenedikleri için her seferinde Constantiniye işgalden kurtulmuştur.
×××××××
Zamanında iç karışıklıkları ve taht kavgalarını iyi değerlendiren Selçuklu nikaia yı ele geçirmiş ama Anadoluda ki kargaşalıklara bir de haçlılar eklenince uzun süre elinde tutmamış dolayısı ile de constantiniye hayalinden uzaklaşmak zorunda kalmıştı.
Osmanlı bunu iyice kavramış,nikaia devleti de iyiden iyiye güçlenmişti,ve bu hendeklerler ile çevrili surları aşmanın günlüğünü anlayınca onu kıskaca almış ve dış dünya dan izole etmiş otuz yılın sonunda da Nikaia tekfurunun anlaşması kentin anahtarını Orhangaziye vermesi ile constantiniyenin de yolunu açmış oluyordu.
Osmanlı iznik in önemini yer ve coğrafyasını çok iyi biliyordu.Her nekadar başkenti bursa da olsa iznik in stratejik önemine değer veriyor ve merkez üs olarak görüyordu.O yüzden iznik'i kaybetmek bizansa giden yolların kapanması demekti.
Yunanistan'ın büyük hayalinin de en önemli ayağıydı,çünkü bölgede yerleşik Rum'ları bir arada tutup organize edebilirse Anadolunun da kapılarını aralayacaktı o yüzden bu bölgedeki rumlara el attı.
Sağdan soldan topladığı rumları bölgeye getirip çeteler kurmuş bi çare halka eziyet ediyor soyup soğana çeviriyorlar,karşı koyanları katlediyorlar.Maksat halkı korkutup pusturmak ve olası bir Türk direnişini kırmaktı
Bu bölgede ise en kuvvetli çetelerin başındaydı yöremizde faaliyet gösteren en kanlı çetelerin başında Zoron
Çetesi, Vahan Çetesi ve Çakır Yorgi Çetesi geliyordu ki bir de bu çetelere iznik havarisinde yaşan yerli başı bozuklardan oluşan çeteler de tuz biber ekiyordu. Bu listeye iznik içindeki milis güç oluşturan fanatik rum çeteleri de eklersek halkın yaşadığı korkuyu varın siz düşünün.
İstanbul'daki mevcut hükumet ve padişah olanları görmezden gelirken merkezi yönetime bağlı basın ve çoğu bölgede din adamları ise işgal güçlerine karşı konulmaması gerektiğini İslam açısından sakıncalı ve halife ye karşı gelmek olacağını söyleyip halka bildiriler dağitip vaaz lar vererek ve manşet haberler olarak çıkıyordu.Ve bu olup bitenler de ingilizlerin dolduruşundaki azınlıkların işine geliyor istedikleri gibi at koşturuyor yakıp yıkıp öldürüyorlardı.
Asırlardır "MEGALİ İDEA" yani büyük Yunanistan hayali,tabiki her toplumun dünya üzerinde binbir hayali vardır. Mesela Biz Türklerin hayali "TURAN". Yada Makedonya geçirdiğim 398 gün de tarih üzerine konuştuğumuz makedon arnavutlarının hayali."DÜNYANIN NERESİNDE BİR TEK ARNAVUT VARSA,ORASI BÚYÜK ARNAVUTLUK DEVLETİDİR" Gibi. Ve her savaşın bitiminde kurulan barış masalarında yenik düşen tarafın ònüne kabulu zor şartlar öne sürülür ve mağlup taraf ta bu şartlara nekadar itiraz etse de sonunda boyun eğer.
"MONDOROS MÜTAREKESI VE YEDİNCI MADDESI" Gibi.Osmanlı ordusu lağvedilecek silahlar toplanacak ve asker sayısı sadece asayişi sağlayan bekçilik seviyesinde ve işgal kuvvetlerinin emrinde olacak...
- Anadoluda ki azınlıklara istedikleri haklar derhal verilecek....
İngiliz avam kamerasında konuşan sör LIoyd george "sonucu ne olursa olsun Anadolunun bu bölgesinde azınlıkların tüm haklarını derhal vermemiz ve korumamız gerekir" diyordu. Özellikle Anadolunun bu belgesi dediği yer.Bursa ve iznik yöresin,ÎZMIT. Bu bölge İngilizlerce tampon bölge ilan edilmişti ki en keskin sınır iznik derbent kòy arazi sınırlarını içine alıyordu.
1918 Ekiminde Anadolu'daki otorite boşluğu had sahadaydı. Eşkıyalar bir yanda,sayıları 300 bine yakın asker kaçakları da eklenince kimin kim olduğu dost ile düşman birbirine girmişti yani.Çünkü Mondoros mutarekesi ile lağvedilen orduya bir de tutsaklıktan kurtulan askerler eklenmişti.Korku okadar zirve yapmıştı ki trakyadan istanbul,izmit,Yalova üzerinden kaçıp gelen insanlar iznikte birikiyor ve zaten imkanları kısıtlı olan iznik halka da elde avuçta ne varsa gelenlerle bölünüyor samanliklar, ahırlar birer eve dönüştürülüyordu. Artık nefes bile almak imkansızlaşmış,güneş bile her doğuma bin bir sıkıntı ile hazırlanıyordu.
Çaresiz iznik,çaresizlerin derdine derman olmaya çalışıyordu.Ve bir ana gibi,gelenleri bağrına alıyor sarıp sarmalîyordu. Kendi derdinden geçmiş,geceleri dahi bi çare misafirlerini dolanıyor üstü açılanı örtüyor acıkan a son dilimini paylaşıyor,susayan a su taşıyordu.
Ölüp yok olacaksak beraber,yaşayacaksak birlikte düşüncesindeydiler. Medeniyetlerin kesiştiği kavşakta Vatan için düşünen her kimse hangi halk,ırk,din ayırt etmeden basmıştı bağrına.
1984 de İznik hacıosman köyü camisinin iç süslemelerini yaparken tanık olduğum olaydı. Köye 10 kişilik grupta Rumlar gelmişti.ve yaşlılar,orta yaştakilwr bir iki de genç vardı.Doğup büyüyüp sürgüne gittikleri ata topraklarına gelmişlerdi.Köydeki yaşlı gürcüler ile sarılıp hasret giderdiler. Pür dikkat dinliyordum onları,o zamanlar kayıt cihazı veya herkeste de fotoğraf makinesi yoktu,tabiki bende de.Ama duyduğunu kaydeden ve unutmayan bir hafızam vardı.Elektirik yok,geceleri gaz lambası yada lüküs ışığında kitap okuyor resim çiziyor yada pilli radyomdan yakaladığım frekansta türkü dinliyorum.
Odun sobamın yırtılan yerlerinden odamın duvarlarında oynaşan gölgeler ile o günlerde yaşananları düşünür hayal ederdim.
Yunanistan'dan gelen yaşlılar ile hacıosman köyündeki yaşlıların bir birlerine sarılıp anlaşırken anlattıkları yaşanmış hikayeler bu gün bile çınlar,kulaklarımda.Türk asker yada çeteler gelince köydeki türkler rumları.Rum asker yada çeteler gelince,köydeki rum ailelerin Türkleri saklaması,nerede kim oturuyordu kimin evi neredeydi diye anlatılanları dinlerken o günleri yaşar gibiydim.Yani anlayacağınız amacı ne olursa olsun hiç bir savaş,halk istedi diye değil. Siyasi irade ve çıkarcı güçlerin oyunu ama ezileni de her iki tarafın halkıydı.
Bu her dönem böyle olmuştur. Birilerinin ben böyle istiyorum egosu yüzünden dağılan halklar,evler,aileler sevdalar ve ikiye bölünen ülkeler.Almanya,Vietnam,kore gibi... Ve emperyalizm ile kapitalizmin el ele vererek milliyetçi özgürlük kavramları ile avrupanın teknoloji devi Yugoslavyanın Tito dan sonra parçalanması gibi. Özgürlüğün ardından gelen yokluk,açlık işsizlik ve bir zamanlar faşizme omuz omuza vererek direnip özgürlüğe merhaba diyen partizanlar bile bu ayrılmadan sonra bir birlerine düşman olmuştu.
Kurtuluş savaşîndaki kuvayi milliye ilerden sonra gönlümde taht kurandı yugoslav partizanlar ve çocukluk yıllarımda görmeyi en çok istediğim ülkeydi Yugoslavya. Bir gün mesleğim icabı gidip 389 gün yaşadığım Makedonya,kosova,Sırbistan ve Karadağ...birliktelikten kopup kendi başlarına ayakta durmaya uğraşırken emperyalist güçlerin diktiği düşmanlık tohumları ile birbirlerinden neredeyse nefret ediyordu.
Anadoluda kuvvacılara karşı kurulan İngiliz güdümündeki yerli iş birlikçiler. Hiç bir iş yapmadan aylık maaşa bağlanmış bir eli yağda bir eli balda yaşayıp kuvayi milliyecileri kafir ilan ediyor ve onlara karşı halkı örgütlemeye ve sarayda gùnunu gün etmeye çalışan padişaha biat etmeye çağiriyorlardì. ( 389 gûn yaşadığım balkanlarda ingilizler ayni senaryoyu yeniden sahneye koymuş ve sudi lerle el ele balkan topraklarında Osmanlı izlerini silerken vahabiliğe geçenleri de 250-300 euro maaşa bağlamış durumda. Bu da gelecek yúz yıllarda ingilizin balkanlarda hazırlDiği yeni bir senaryonun atl yapısıydı.)
Belki zaman zaman ana konudan ayrılıyorum ama yazmasam olmazdı.Birileri o topraklara turistik gezi ile giderken yaşayacaklari zevku safa gecelerin hayalini kurarken ben... Tarihi doku insan hikayeleri ile dinleniyordum. Ve sabahlarda da işimin başına gidiyordum. Attığım her adımda bastıgım her arnavut kaldırıminin altındaki isimsiz osmanlı-anadoludan vatan için alınıp bu topraklara sürgün edilen Karaman Türkleri,Anadolu türkmenlerini düşünürdüm.Yazı dizesi içinde zaman zaman yaşadıklarıma yer vereceğim,izninizle tabi ki. Ama tekrarı olmayacak çok güzel anılar yaşadım. Ve akşamları otel odam da not ettim bir gün lazım olur diye ki... o zamanlar iznik doğuş gazetesine oralardan kõşe yazılarımı atardım.
Ulusun kader anıydı.
Söylenecek ne varsa
söylenmişti.
Söz bitmişti.
Bizi canlı canlı
mezara atmak
istiyorlar.
Acılar,göz yaşlarına karışıp kan ile harmanlanıyor ve dereler gibi akıp gidiyordu vatan topraklarında.Gencecik fidanlar birer birer kopup giderken arkalarında göz pınarları kurumuş Analar,bacılar ve sevdalar .
Duyduğunuz güzel bilgileri bir gün lazım olur diye not almıyor,kitap okumuyor ve okuduğunuz güzel şeyleri paylaşmiyorsanız...."Unutmayın.Boş çuval asla dik durmaz."
Antik tarihte çektikleri yetmemiş ve iznik'ìn acıları henüz bitmemişti.
mavi
Şarışın bir
kurda
benziyordu.
gözleri
çakmak
çakmaktı.
Yürüdü
uçurumun
båşına kadar,
eğildi,
durdu.
Bıraksalar
Ince, uzun
bacakları
üstünde
yaylanarak
Ve karanlıkta
akan bir
yıldız gibi
kayarak
Kocatepe'den
Afyon
Ovasına
atlıyacaktı.
Kaybedecek hiç bir şeyimiz yoktu.Gelenler başîmızın taci,acılarımız ise ortaktı. Çünkü çıban birimizin bedeninde değil,hepimizin bedenindeydi. İrin hepimizi tehdit ediyor ve kokusu dayanılmaz olmuştu.Ya hep beraber kangren olup bedenimizi kaybedecektik yada hasarli yeri kesip atmaktansa tedavi edip ayağa kalkacaktik.Başka bir yaşam bize haram hele hele yeni vatan aramak,hiçbir din de kitapta yazmazdı.Yazmadı'da.Vatan şahsi miras değildir,hepimize bırakılmış ortak miras dır. Bölünmez,Hak idda edilemez edenler de bunu canıyla öder,di yani....
Balkanlardayken yani Sırbistan karadağda daha sonra iznik in kardeş şehri seçilen TUTÎN,iznik adını,sanını benden duymuştu 2011 de,ve halen mitrove,köyünün camii duvarında iznikli nakış yazar.Hafta sonlari Karadağı gezerdim.Temelleri kalmış ev harabelerini gezdim,eski Türk köyleri,duvarlarda yanık izleri ve binayı ayakta tutan ana taşların yedikleri darbe ile paramparça hallerini.Sahip çıkılamayan topraklardan sürülen insanların sürgün yollarında ölüp gömūldükleri isimsiz mezarları. Novipazar (eskipazar),ruhu boşlukta dolaşan bir hayalet gibiydi. Yani toprağını kaybedenin ölu halinin en güzel örneği. Neredeyse ruhuma dek titrerdim hele kırık dõkûk eski mezar taşlarını gördükçe..
Zaman zaman konudan ayrılıyorum ama 40 yıldır Anadolunun her yerinde ve 18 ülkede sanatimi icra ederken yaşadıklarımı duyduklarimi ve notlarimi sizlerle paylaşmayacaksam hepsi çöp demektir.
Balkanlarda( Makedonya,Sırbistan,kosova,arnavutluk,bosna) işim gereği bulundugum sırada duyduklarim gördūklerim inanın tuyler urperticiydi.Mesela Makedonya da Anadoludan sürülen Türklerin başıma çakarcasina söyledikkeri."1912 de Osmanli bizi terk edip gitti ama 2012 yılında Cumhuriyet gelip bizi kurtaracak"...! Bu sözleri duyduğumda yıl 2006,şimdi ise 2020 nin son ayı.Ne diyeceğim ki bir daha gidersem bu ûlkelerdeki insanlara,hele ki Makedonya bulgaristan sınirinin zirvesi devebayıri tepesinde temmuz ayında soğuktan ben titrerken o gûmruk kapısında...
O kış aylarında elde avuçta başta ayakta olmayan insanlar,Anadolu yollarinda o kış soğuğunda eminim ki bir eşkıya kurşunuyla ölmeye razıydi.
Ben iş icabı ve kendi işimin patronu olarak o topraklardaydim,rahattim istedigimi yapacak hūrriyetim ve maddi gucum de vardi ama benim elimi kolumu bağlayan bir maneviyat vardı ki benim gibi inanci zayıf adama"aman adımını dikkatle at,toprak altında atalarin var.Diyordu.".. Burnumun dibindeki gece eğlencesinin zirvesinde olduğu ve kapılarını ardina dek açip gel. Gel hadi uzun saçlı Turko diyen kapılara uzak geçiyordum.Yazım içinde zaman zaman bu anılarıma notlarima yer vereceğim. Ne der bir makedon türk atasözū " ısırgan otuna yıldırım düşmez"... Neden bu söz demişki bizim bu yaşlılar..
Neyse biz konumuza dönelim.Yıl 1920,yer iznik.İşbirlikci Rumlar.İznik içinde sinsi faliyetlerdeler ve Yunan iznik yakınlarina geldiğinde onlara Türk direnişinden arınmış bir iznik kapisı açmak yani "hırsız haneden olunca,öküz bacadan çıkarılır" misali hayal içindeydiler. Geceleri gizlice bir araya geliyor toplatılar yapıyorlardı.mevsim kış,havalar soğuktu.genç bir rum çift nedeni bilinmeksizin bir sabah õlmüşlerdi ve geride 6-7 yaşlarında bir oğulları kalmiştı,sahipsiz kimsesiz di.Bîraz ısınmak,yiyecek bir lokma ekmek bulmak için toplantıların yapıldığı evlere oda girip çıkıyordu.
İznikteki istihbarat çocuğu keşfetmişti.İznik karakol komutanı kimsesiz rum çocuğu sahiplenmiş her şeyiyle ilgileniyor kendi çocuklarından ayırmıyordu ama bunu da rum milislere belli etmiyordu.Çocuk tüm toplantılarda duyduklarini gelip karakol komutanına anlatiyor böylece yerli rumlarin her hareketinden haberdar olunuyor ona göre de tedbirler alınıyordu. Ve küçük bir azınlikta olsa onlarin harekete geçmeden derdest edilmesi gerekiyordu.Yunan birlikleri Bursa kapılarına dayanmış ve elegeçirmişti bile,sırada inegöl ve yenişehir vardı ki asıl hedef iznik idi.
Yenişehirin Çelebi köyünün camisinin nakış işini almışım ve köyde kurtuluş savasi gazisi Mehmet amca var. Bir de adaşı yine Mehmet ama o saf.Gazi Mehmet amca,yapılı bir bedene sahip ama aldığı yaralar nedeniyle aksayan ayakları üzerinde zor yürüyor.Mevsim yaz,hava sıcak ve bütün kõy tarla tapanda. Sadece ögle yemek saatinde yemek sırasi kimdeyse o evden biri kalır ve bizim yemeğimizi yapar köy korucusuyla camiye gõnderirdi. Hemen iki Mehmet amcayı da çağırırdîk yaşları gereği tarlaya gidemezlerdi ve soframa oturturdum. Hep birlikte yemek yerken iki mehmedin birbirleriyle didiştigini gõrdüm.Gazi mehmet amcanın gözleri iyi görmüyor ve sağ eli yediği kurşun ile tam hareket etmiyordu. Haliyle de yemeği ağır aksak yiyordu.Gözlerinde şişe dibi kalınlığında gõzlükler vardı,saf olan Mehmet amca ise yemeği hızlı yıyor ve neredeyse çiğnemeden yutuyordu.Gazi Mehmet amca ona kızıp söyleniyor ve yavaş yemesini kendisine de yemek bırakmasını isterdi,sonunda tabaklarini ayırdim yemeği bitene yeniden dõkerdim.
Gazi Mehmet amcayla çay icerken dertleşirdim ve duygularini deşmek için bedenimdeki ameliyat izlerini gõsterir kendimi gazi yerine koyar ve bu yaraları yunan açtı dedimmi.. elindeki çay bardağini zar zor masaya koyar ve savaşı anlatmaya başlar bittiğinde ise terden sırıl sıklam olurdu. Sonra kurşun ve şarapnel yaralarını gõsterir ama adaşı Safça olan Mehmet amcayı gõsterir ve derdi ki "yunan bu garibe çok eziyet etti biz kõye girdigimizde sırtında bir çuval fırından yeni çıkmış sıcak ekmek bağlıydı ve yedigi dayaklar yüzünden yüzü gozu mosmor,burnundan kan geliyordu.(Bu satırları not ettiğim tarih 1988) Savaş bitince kurtuluş savaşı gazilerine maaş bağlamış
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK. Kimlik belgeleri ile Ankaraya gidenler maaşı almış ama Mehmet amca ikibuçuk lira bulup ankaraya gidememiş. Lakin Ben para için değil vatanım için savaştım der gözlerinden yaş akar,avuçlarına damlardı.Onlar belliki çok acılar çekmiş yaşamışlardı ama ben onları dinlerken daha büyük acılar yaşardım ve bir yandan not alırken usul usul ağlardım. Şehadete erememiş ve 90 lı yıllarıda gõremeden bu dünyadan göctuler,Ruhları şad mekanları ise cennet olsun. Belki çok para kazanmadım kazandiğim tüm servetim okuttuğum üç oğlum,aldiğim evim ve iyi kotû de olsa umutlar ile uyandiğim sabahlarim var benim.
Çok paradan daha fazlasını topladim ben. Onlarca dost,binlerce bilgi. Ve en önemlisi de bitmeyen iznik sevdası.... Cennetim de cehennemim de bu dünyadaydı yani.Yazı içinde kişisel anılarım ve aldiğim notları sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
××××××
"Sinesinde pek çok medeniyeti taşıdığı için
büyük turistik bir kent olabilecek geniş
ovali, bol sulu bu kasabayı il yapabilseydik."
(iznik için)
(15 Temmuz 1930)
Mustafa Kemal Atatürk
Memleket yangın yeri.Her yer işgalci asker,işbirlikçi ve ispiyoncu kaynıyor.İnsanlar ölümün nereden hangi elden ve ne zaman geleceğini bilmiyor.Açlık sefalet salgın yetmezmiş gibi bir de başı bozuk eşkıya baskınları ile burun buruna yaşıyordu.
Istanbulun sarayları ise keyfi safada.Sultan yeni hatun almış düğün dernek kurmuş,saraya doğrultusunda savaş gemilerinin namluları altında yeni eşine düğün hediyesi takmaktaydı. Sultanın yaş günlerinde ise şerefine yapılan top atışları ise,işgal kuvvetlerince yanlış anlaşılır diye iptal ediliyordu.
Yollar tutulmuş,muhalif görüşte kim varsa sorgusuz sualsiz tutukluyor ya göz altına alıyor yada karşı koysa oracıkta infaz ediyordu.
Antik zamanlarda olduğu gibi Nikomedia-İZMİT,Tamamen kontrol altına alınmış yollar kesilmiş ve İstanbuldan Anadoluya kuş bile uçamaz olmuştu.
Halk savunmasız, her türlü saldırıya ve tacize açıktı. Açlık en büyük sorun. Çocuklar yokluğu bilmiyor ya açlıktan ya da soğuğun ısırmasından ağlıyor ve saklandıkları yerleri deşifre ediyordu.
Istanbulun sokaklarında İngiliz devriyeleri kabadayı edasıyla geziyor,yol kesip hakaretlerle dolu kimlik soruşturmalarına tabi tutuluyor itilip kakılıyordu. Payitahtın gözü önünde bunlar yaşanıyorsa Anadolunun göbeğinde kim bilir neler yaşanıyordu.Üniformalı eşkiyalara (işgalciler ve asker kaçaklarî) insanlara nefes aldırmıyor yaşam hakkı vermiyordu.
Neredeyse etrafta canlı hayvan bile kalmamış karaborsa ayyuka çıkmıştı.Halk,kırdan bayırdan topladığı yenilebilir otlardan topluyor yağsız tuzsuz aş kaynatıp bir nebze de olsa açlıkla mücadele ediyordu.
Neredeyse düşman çizmesi değmemiş vatan toprağı kalmamıştı.Bireysel ayaklanmalar karşı koymalar ise anında kanlı şekilde bastırılıyordu.Basın suskun,olan biteni yazıp paylaşmadığı gibi işgal güçlerini kahraman kurtarıcı ilan etmiş ve asla karşı konulmamasınını yazıp çiziyordu ki zaten doğruları da yazsa okur yazar oranının çok düşük oranda olması yazılanların anlaşılması açısından anlamsız kalıyordu.Hem sıradan halkın gazeteye verecek tek kuruşu da yoktu.
Her gün ayrı renklerde batan güneş,yavaş yavaş gri bir renk ile anatolianın üzerinden geçip ufka ulaşıyordu.Türk ulusunun üzerindeki son güneş gibiydi.Sabahlar zor oluyor güneşin yeniden doğuşu ise umut ve niyetler ile bekleniyordu. Bu bekleyiş kimine göre Türk ulusunun ölmediği,kimine göre Türklerin sonu,kimine göre ise orta çağ derebeyliklerinin yeniden dirilişiydi.Anatolia,çaresiz bir doğuma gebeydi. Ya bu doğum gerçekleşecek yada yeni doğan çocuk.zamansız doğmuş gibi ölüp gidecek ti.
Hastane yok.Stril ortam,doktor, yok. Ebe... Bir saklambaç oyunundaki cezalı çocuk kadar çok. Saklayanları yerlerinden çıkartıp sobe dedittirecek kadar da yok.
Oyunun sonu belliydi.Son saklanan bulunamazsa ebe tarafından,yakalananlar bağırdı.elma dersem çık,armut dersem çıkma.... plan yapan ve oyunu bozan çocuk,çok iyi saklanmış ise bu çocuk. Ihanet çağrısını duymaz yada duymazdan gelirse, bu kez onu destekleyenler ellerini ağzına götürür ve kuurrttttt diye bağırırdı.şifreli çağrıyı duyan savunma saldırıyı iyi bilen çocuk ise sakladığı yerden çıkardı.
Ve gri bir güneşin ufuk ile buluştuğu gün.. o güneşin altindan çıkıp geldi o kurt,çocuk.ATATÜRK.
KURTULUŞ SAVAŞI VE İZNİK
Peki bütün bu olup biten yaşanırken ve nikomedia nın eli kolu bağlıyken nikaia da neler olmuştu.? İznik tarih boyunca didiştiği izmit i unutmuş ve ne halin varsa gör demişmiydi ?
O zaman o mavi gözlü sarı saçlı dev in iznik'i gezerken söylediği söz ile girdim konuya.
"Sinesinde pek çok medeniyeti taşıdığı için
büyük turistik bir kent olabilecek geniş
ovalı, bol sulu bu kasabayı il yapabilseydik."
(Iznik için)
(15 Temmuz 1930)
Mustafa Kemal Atatürk. Büyük önder için iznik çok önemliydi. Hem kurtuluş savaşında üstlendiği görev,hemde buram buram tarih yüklü olduğu içindi tabiki.
Artık bu söz üzerine söz söylemek hadsizlik olur, yavaş yavaş KURTULUŞ SAVAŞINDA İZNIK Yazıma başlamak zamanı.
Abartısız yalansız,tarih bana ne verdiyse onunla ve olan biteni yaşayıp ağlatanların diliyle. Ama Türk tarihinde vatan için ilk savaşın nasıl ve ne zaman başladığını da yazmak gerek.
ANADOLUDA İLK VATAN SAVUNMASI.
Moğolların Kayseri Saldırısı ve Dünya'da ilk
Kadın Direnişi.
Moğollar, Malya Savaşı'ndan sonra Kayseri'ye
saldırdılar. Ancak Kayseri'de kadınların müthiş bir
direnişiyle karşılaştılar. Kadınlar canla başla ölümüne ve bir vatan uğruna savunma ile 10 günün üzerinde savaşıp direndiler. ANADOLUDA Kİ KİTLESEL İLK KADIN DİRENİŞİ ACIMASIZ MOĞOL SAVAŞÇILARINI KARŞI OLMUŞTU.
Kayseri Savunması dünyada ilk kez
İnsanın mülkünü değil 'vatan'ın savunulmasıdır. Ve bu bir Vatan severlik direnişidir.
Direniş sonunda kırılmış ve kadınlar ricat etmiştir. Çünkü işbirlikçi düşmanlar o günde mevcuttu ve Selçuklunun sonunu da onlar haxırlıyordu.
Kadınların kurduğu bu barikat aslında Selçuklu kadınlarından oluşan bir barikat değildi.Yaşamı boyunca Mevlana Celaleddin Rumi ile didişen ve savaşan. Hortu lu Nasreddin Hoca'nın Eşi.Fatma hatun nun kadınlar ile oluşturduğu bir barikat tı. Yazının ilerleyen bölümlerinde anlatacağim.
××××××××
İster constantiniye deyin ister İstanbul. Doğu Romanın başkenti fetih edildikten sonra yeniden işgal edilmiş ve "kızıl elma" yine haramilerin eline kalmıştı.Şimdi belkide ilk kez bir komünist yazarın kaleminden çıkmış bir şiir ile Istanbulun işgalini ve aya sofya özlemini paylaşayım,izniniz ile.
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi
Türk'ün genç padişahı, bir gök yarılır gibi
Girdi Eğrikapı'dan kır atının üstünde
Fethetti İstanbul'u sekiz hafta üç günde
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah'ın!
Belde-i Tayyibe'yi fetheden padişahın,
Hak yerine getirdi en büyük niyazini
Kıldi Ayasofya'da ikindi namazını!
İşte o günden beri Türkün malı İstanbul,
Başkasının olursa, yıkılmalı İstanbul!
Nazım Hikmet Ran.
Devam edecek-yalçın Öztürk.
____________
Constantiniye nin kapıları Nikaia dan geçiyordu.Onun fethi için nikaia büyük engeldir,Tarih boyunca bunu deneyenler nikaia yı ele geçirenedikleri için her seferinde Constantiniye işgalden kurtulmuştur.
×××××××
Zamanında iç karışıklıkları ve taht kavgalarını iyi değerlendiren Selçuklu nikaia yı ele geçirmiş ama Anadoluda ki kargaşalıklara bir de haçlılar eklenince uzun süre elinde tutmamış dolayısı ile de constantiniye hayalinden uzaklaşmak zorunda kalmıştı.
Osmanlı bunu iyice kavramış,nikaia devleti de iyiden iyiye güçlenmişti,ve bu hendeklerler ile çevrili surları aşmanın günlüğünü anlayınca onu kıskaca almış ve dış dünya dan izole etmiş otuz yılın sonunda da Nikaia tekfurunun anlaşması kentin anahtarını Orhangaziye vermesi ile constantiniyenin de yolunu açmış oluyordu.
Osmanlı iznik in önemini yer ve coğrafyasını çok iyi biliyordu.Her nekadar başkenti bursa da olsa iznik in stratejik önemine değer veriyor ve merkez üs olarak görüyordu.O yüzden iznik'i kaybetmek bizansa giden yolların kapanması demekti.
Yunanistan'ın büyük hayalinin de en önemli ayağıydı,çünkü bölgede yerleşik Rum'ları bir arada tutup organize edebilirse Anadolunun da kapılarını aralayacaktı o yüzden bu bölgedeki rumlara el attı.
Sağdan soldan topladığı rumları bölgeye getirip çeteler kurmuş bi çare halka eziyet ediyor soyup soğana çeviriyorlar,karşı koyanları katlediyorlar.Maksat halkı korkutup pusturmak ve olası bir Türk direnişini kırmaktı
Bu bölgede ise en kuvvetli çetelerin başındaydı yöremizde faaliyet gösteren en kanlı çetelerin başında Zoron
Çetesi, Vahan Çetesi ve Çakır Yorgi Çetesi geliyordu ki bir de bu çetelere iznik havarisinde yaşan yerli başı bozuklardan oluşan çeteler de tuz biber ekiyordu. Bu listeye iznik içindeki milis güç oluşturan fanatik rum çeteleri de eklersek halkın yaşadığı korkuyu varın siz düşünün.
İstanbul'daki mevcut hükumet ve padişah olanları görmezden gelirken merkezi yönetime bağlı basın ve çoğu bölgede din adamları ise işgal güçlerine karşı konulmaması gerektiğini İslam açısından sakıncalı ve halife ye karşı gelmek olacağını söyleyip halka bildiriler dağitip vaaz lar vererek ve manşet haberler olarak çıkıyordu.Ve bu olup bitenler de ingilizlerin dolduruşundaki azınlıkların işine geliyor istedikleri gibi at koşturuyor yakıp yıkıp öldürüyorlardı.
Asırlardır "MEGALİ İDEA" yani büyük Yunanistan hayali,tabiki her toplumun dünya üzerinde binbir hayali vardır. Mesela Biz Türklerin hayali "TURAN". Yada Makedonya geçirdiğim 398 gün de tarih üzerine konuştuğumuz makedon arnavutlarının hayali."DÜNYANIN NERESİNDE BİR TEK ARNAVUT VARSA,ORASI BÚYÜK ARNAVUTLUK DEVLETİDİR" Gibi. Ve her savaşın bitiminde kurulan barış masalarında yenik düşen tarafın ònüne kabulu zor şartlar öne sürülür ve mağlup taraf ta bu şartlara nekadar itiraz etse de sonunda boyun eğer.
"MONDOROS MÜTAREKESI VE YEDİNCI MADDESI" Gibi.Osmanlı ordusu lağvedilecek silahlar toplanacak ve asker sayısı sadece asayişi sağlayan bekçilik seviyesinde ve işgal kuvvetlerinin emrinde olacak...
- Anadoluda ki azınlıklara istedikleri haklar derhal verilecek....
İngiliz avam kamerasında konuşan sör LIoyd george "sonucu ne olursa olsun Anadolunun bu bölgesinde azınlıkların tüm haklarını derhal vermemiz ve korumamız gerekir" diyordu. Özellikle Anadolunun bu belgesi dediği yer.Bursa ve iznik yöresin,ÎZMIT. Bu bölge İngilizlerce tampon bölge ilan edilmişti ki en keskin sınır iznik derbent kòy arazi sınırlarını içine alıyordu.
1918 Ekiminde Anadolu'daki otorite boşluğu had sahadaydı. Eşkıyalar bir yanda,sayıları 300 bine yakın asker kaçakları da eklenince kimin kim olduğu dost ile düşman birbirine girmişti yani.Çünkü Mondoros mutarekesi ile lağvedilen orduya bir de tutsaklıktan kurtulan askerler eklenmişti.Korku okadar zirve yapmıştı ki trakyadan istanbul,izmit,Yalova üzerinden kaçıp gelen insanlar iznikte birikiyor ve zaten imkanları kısıtlı olan iznik halka da elde avuçta ne varsa gelenlerle bölünüyor samanliklar, ahırlar birer eve dönüştürülüyordu. Artık nefes bile almak imkansızlaşmış,güneş bile her doğuma bin bir sıkıntı ile hazırlanıyordu.
Çaresiz iznik,çaresizlerin derdine derman olmaya çalışıyordu.Ve bir ana gibi,gelenleri bağrına alıyor sarıp sarmalîyordu. Kendi derdinden geçmiş,geceleri dahi bi çare misafirlerini dolanıyor üstü açılanı örtüyor acıkan a son dilimini paylaşıyor,susayan a su taşıyordu.
Ölüp yok olacaksak beraber,yaşayacaksak birlikte düşüncesindeydiler. Medeniyetlerin kesiştiği kavşakta Vatan için düşünen her kimse hangi halk,ırk,din ayırt etmeden basmıştı bağrına.
1984 de İznik hacıosman köyü camisinin iç süslemelerini yaparken tanık olduğum olaydı. Köye 10 kişilik grupta Rumlar gelmişti.ve yaşlılar,orta yaştakilwr bir iki de genç vardı.Doğup büyüyüp sürgüne gittikleri ata topraklarına gelmişlerdi.Köydeki yaşlı gürcüler ile sarılıp hasret giderdiler. Pür dikkat dinliyordum onları,o zamanlar kayıt cihazı veya herkeste de fotoğraf makinesi yoktu,tabiki bende de.Ama duyduğunu kaydeden ve unutmayan bir hafızam vardı.Elektirik yok,geceleri gaz lambası yada lüküs ışığında kitap okuyor resim çiziyor yada pilli radyomdan yakaladığım frekansta türkü dinliyorum.
Odun sobamın yırtılan yerlerinden odamın duvarlarında oynaşan gölgeler ile o günlerde yaşananları düşünür hayal ederdim.
Yunanistan'dan gelen yaşlılar ile hacıosman köyündeki yaşlıların bir birlerine sarılıp anlaşırken anlattıkları yaşanmış hikayeler bu gün bile çınlar,kulaklarımda.Türk asker yada çeteler gelince köydeki türkler rumları.Rum asker yada çeteler gelince,köydeki rum ailelerin Türkleri saklaması,nerede kim oturuyordu kimin evi neredeydi diye anlatılanları dinlerken o günleri yaşar gibiydim.Yani anlayacağınız amacı ne olursa olsun hiç bir savaş,halk istedi diye değil. Siyasi irade ve çıkarcı güçlerin oyunu ama ezileni de her iki tarafın halkıydı.
Bu her dönem böyle olmuştur. Birilerinin ben böyle istiyorum egosu yüzünden dağılan halklar,evler,aileler sevdalar ve ikiye bölünen ülkeler.Almanya,Vietnam,kore gibi... Ve emperyalizm ile kapitalizmin el ele vererek milliyetçi özgürlük kavramları ile avrupanın teknoloji devi Yugoslavyanın Tito dan sonra parçalanması gibi. Özgürlüğün ardından gelen yokluk,açlık işsizlik ve bir zamanlar faşizme omuz omuza vererek direnip özgürlüğe merhaba diyen partizanlar bile bu ayrılmadan sonra bir birlerine düşman olmuştu.
Kurtuluş savaşîndaki kuvayi milliye ilerden sonra gönlümde taht kurandı yugoslav partizanlar ve çocukluk yıllarımda görmeyi en çok istediğim ülkeydi Yugoslavya. Bir gün mesleğim icabı gidip 389 gün yaşadığım Makedonya,kosova,Sırbistan ve Karadağ...birliktelikten kopup kendi başlarına ayakta durmaya uğraşırken emperyalist güçlerin diktiği düşmanlık tohumları ile birbirlerinden neredeyse nefret ediyordu.
Anadoluda kuvvacılara karşı kurulan İngiliz güdümündeki yerli iş birlikçiler. Hiç bir iş yapmadan aylık maaşa bağlanmış bir eli yağda bir eli balda yaşayıp kuvayi milliyecileri kafir ilan ediyor ve onlara karşı halkı örgütlemeye ve sarayda gùnunu gün etmeye çalışan padişaha biat etmeye çağiriyorlardì. ( 389 gûn yaşadığım balkanlarda ingilizler ayni senaryoyu yeniden sahneye koymuş ve sudi lerle el ele balkan topraklarında Osmanlı izlerini silerken vahabiliğe geçenleri de 250-300 euro maaşa bağlamış durumda. Bu da gelecek yúz yıllarda ingilizin balkanlarda hazırlDiği yeni bir senaryonun atl yapısıydı.)
Belki zaman zaman ana konudan ayrılıyorum ama yazmasam olmazdı.Birileri o topraklara turistik gezi ile giderken yaşayacaklari zevku safa gecelerin hayalini kurarken ben... Tarihi doku insan hikayeleri ile dinleniyordum. Ve sabahlarda da işimin başına gidiyordum. Attığım her adımda bastıgım her arnavut kaldırıminin altındaki isimsiz osmanlı-anadoludan vatan için alınıp bu topraklara sürgün edilen Karaman Türkleri,Anadolu türkmenlerini düşünürdüm.Yazı dizesi içinde zaman zaman yaşadıklarıma yer vereceğim,izninizle tabi ki. Ama tekrarı olmayacak çok güzel anılar yaşadım. Ve akşamları otel odam da not ettim bir gün lazım olur diye ki... o zamanlar iznik doğuş gazetesine oralardan kõşe yazılarımı atardım.
Ulusun kader anıydı.
Söylenecek ne varsa
söylenmişti.
Söz bitmişti.
Bizi canlı canlı
mezara atmak
istiyorlar.
Acılar,göz yaşlarına karışıp kan ile harmanlanıyor ve dereler gibi akıp gidiyordu vatan topraklarında.Gencecik fidanlar birer birer kopup giderken arkalarında göz pınarları kurumuş Analar,bacılar ve sevdalar .
Duyduğunuz güzel bilgileri bir gün lazım olur diye not almıyor,kitap okumuyor ve okuduğunuz güzel şeyleri paylaşmiyorsanız...."Unutmayın.Boş çuval asla dik durmaz."
Antik tarihte çektikleri yetmemiş ve iznik'ìn acıları henüz bitmemişti.
mavi
Şarışın bir
kurda
benziyordu.
gözleri
çakmak
çakmaktı.
Yürüdü
uçurumun
båşına kadar,
eğildi,
durdu.
Bıraksalar
Ince, uzun
bacakları
üstünde
yaylanarak
Ve karanlıkta
akan bir
yıldız gibi
kayarak
Kocatepe'den
Afyon
Ovasına
atlıyacaktı.
Kaybedecek hiç bir şeyimiz yoktu.Gelenler başîmızın taci,acılarımız ise ortaktı. Çünkü çıban birimizin bedeninde değil,hepimizin bedenindeydi. İrin hepimizi tehdit ediyor ve kokusu dayanılmaz olmuştu.Ya hep beraber kangren olup bedenimizi kaybedecektik yada hasarli yeri kesip atmaktansa tedavi edip ayağa kalkacaktik.Başka bir yaşam bize haram hele hele yeni vatan aramak,hiçbir din de kitapta yazmazdı.Yazmadı'da.Vatan şahsi miras değildir,hepimize bırakılmış ortak miras dır. Bölünmez,Hak idda edilemez edenler de bunu canıyla öder,di yani....
Balkanlardayken yani Sırbistan karadağda daha sonra iznik in kardeş şehri seçilen TUTÎN,iznik adını,sanını benden duymuştu 2011 de,ve halen mitrove,köyünün camii duvarında iznikli nakış yazar.Hafta sonlari Karadağı gezerdim.Temelleri kalmış ev harabelerini gezdim,eski Türk köyleri,duvarlarda yanık izleri ve binayı ayakta tutan ana taşların yedikleri darbe ile paramparça hallerini.Sahip çıkılamayan topraklardan sürülen insanların sürgün yollarında ölüp gömūldükleri isimsiz mezarları. Novipazar (eskipazar),ruhu boşlukta dolaşan bir hayalet gibiydi. Yani toprağını kaybedenin ölu halinin en güzel örneği. Neredeyse ruhuma dek titrerdim hele kırık dõkûk eski mezar taşlarını gördükçe..
Zaman zaman konudan ayrılıyorum ama 40 yıldır Anadolunun her yerinde ve 18 ülkede sanatimi icra ederken yaşadıklarımı duyduklarimi ve notlarimi sizlerle paylaşmayacaksam hepsi çöp demektir.
Balkanlarda( Makedonya,Sırbistan,kosova,arnavutluk,bosna) işim gereği bulundugum sırada duyduklarim gördūklerim inanın tuyler urperticiydi.Mesela Makedonya da Anadoludan sürülen Türklerin başıma çakarcasina söyledikkeri."1912 de Osmanli bizi terk edip gitti ama 2012 yılında Cumhuriyet gelip bizi kurtaracak"...! Bu sözleri duyduğumda yıl 2006,şimdi ise 2020 nin son ayı.Ne diyeceğim ki bir daha gidersem bu ûlkelerdeki insanlara,hele ki Makedonya bulgaristan sınirinin zirvesi devebayıri tepesinde temmuz ayında soğuktan ben titrerken o gûmruk kapısında...
O kış aylarında elde avuçta başta ayakta olmayan insanlar,Anadolu yollarinda o kış soğuğunda eminim ki bir eşkıya kurşunuyla ölmeye razıydi.
Ben iş icabı ve kendi işimin patronu olarak o topraklardaydim,rahattim istedigimi yapacak hūrriyetim ve maddi gucum de vardi ama benim elimi kolumu bağlayan bir maneviyat vardı ki benim gibi inanci zayıf adama"aman adımını dikkatle at,toprak altında atalarin var.Diyordu.".. Burnumun dibindeki gece eğlencesinin zirvesinde olduğu ve kapılarını ardina dek açip gel. Gel hadi uzun saçlı Turko diyen kapılara uzak geçiyordum.Yazım içinde zaman zaman bu anılarıma notlarima yer vereceğim. Ne der bir makedon türk atasözū " ısırgan otuna yıldırım düşmez"... Neden bu söz demişki bizim bu yaşlılar..
Neyse biz konumuza dönelim.Yıl 1920,yer iznik.İşbirlikci Rumlar.İznik içinde sinsi faliyetlerdeler ve Yunan iznik yakınlarina geldiğinde onlara Türk direnişinden arınmış bir iznik kapisı açmak yani "hırsız haneden olunca,öküz bacadan çıkarılır" misali hayal içindeydiler. Geceleri gizlice bir araya geliyor toplatılar yapıyorlardı.mevsim kış,havalar soğuktu.genç bir rum çift nedeni bilinmeksizin bir sabah õlmüşlerdi ve geride 6-7 yaşlarında bir oğulları kalmiştı,sahipsiz kimsesiz di.Bîraz ısınmak,yiyecek bir lokma ekmek bulmak için toplantıların yapıldığı evlere oda girip çıkıyordu.
İznikteki istihbarat çocuğu keşfetmişti.İznik karakol komutanı kimsesiz rum çocuğu sahiplenmiş her şeyiyle ilgileniyor kendi çocuklarından ayırmıyordu ama bunu da rum milislere belli etmiyordu.Çocuk tüm toplantılarda duyduklarini gelip karakol komutanına anlatiyor böylece yerli rumlarin her hareketinden haberdar olunuyor ona göre de tedbirler alınıyordu. Ve küçük bir azınlikta olsa onlarin harekete geçmeden derdest edilmesi gerekiyordu.Yunan birlikleri Bursa kapılarına dayanmış ve elegeçirmişti bile,sırada inegöl ve yenişehir vardı ki asıl hedef iznik idi.
Yenişehirin Çelebi köyünün camisinin nakış işini almışım ve köyde kurtuluş savasi gazisi Mehmet amca var. Bir de adaşı yine Mehmet ama o saf.Gazi Mehmet amca,yapılı bir bedene sahip ama aldığı yaralar nedeniyle aksayan ayakları üzerinde zor yürüyor.Mevsim yaz,hava sıcak ve bütün kõy tarla tapanda. Sadece ögle yemek saatinde yemek sırasi kimdeyse o evden biri kalır ve bizim yemeğimizi yapar köy korucusuyla camiye gõnderirdi. Hemen iki Mehmet amcayı da çağırırdîk yaşları gereği tarlaya gidemezlerdi ve soframa oturturdum. Hep birlikte yemek yerken iki mehmedin birbirleriyle didiştigini gõrdüm.Gazi mehmet amcanın gözleri iyi görmüyor ve sağ eli yediği kurşun ile tam hareket etmiyordu. Haliyle de yemeği ağır aksak yiyordu.Gözlerinde şişe dibi kalınlığında gõzlükler vardı,saf olan Mehmet amca ise yemeği hızlı yıyor ve neredeyse çiğnemeden yutuyordu.Gazi Mehmet amca ona kızıp söyleniyor ve yavaş yemesini kendisine de yemek bırakmasını isterdi,sonunda tabaklarini ayırdim yemeği bitene yeniden dõkerdim.
Gazi Mehmet amcayla çay icerken dertleşirdim ve duygularini deşmek için bedenimdeki ameliyat izlerini gõsterir kendimi gazi yerine koyar ve bu yaraları yunan açtı dedimmi.. elindeki çay bardağini zar zor masaya koyar ve savaşı anlatmaya başlar bittiğinde ise terden sırıl sıklam olurdu. Sonra kurşun ve şarapnel yaralarını gõsterir ama adaşı Safça olan Mehmet amcayı gõsterir ve derdi ki "yunan bu garibe çok eziyet etti biz kõye girdigimizde sırtında bir çuval fırından yeni çıkmış sıcak ekmek bağlıydı ve yedigi dayaklar yüzünden yüzü gozu mosmor,burnundan kan geliyordu.(Bu satırları not ettiğim tarih 1988) Savaş bitince kurtuluş savaşı gazilerine maaş bağlamış
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK. Kimlik belgeleri ile Ankaraya gidenler maaşı almış ama Mehmet amca ikibuçuk lira bulup ankaraya gidememiş. Lakin Ben para için değil vatanım için savaştım der gözlerinden yaş akar,avuçlarına damlardı.Onlar belliki çok acılar çekmiş yaşamışlardı ama ben onları dinlerken daha büyük acılar yaşardım ve bir yandan not alırken usul usul ağlardım. Şehadete erememiş ve 90 lı yıllarıda gõremeden bu dünyadan göctuler,Ruhları şad mekanları ise cennet olsun. Belki çok para kazanmadım kazandiğim tüm servetim okuttuğum üç oğlum,aldiğim evim ve iyi kotû de olsa umutlar ile uyandiğim sabahlarim var benim.
Çok paradan daha fazlasını topladim ben. Onlarca dost,binlerce bilgi. Ve en önemlisi de bitmeyen iznik sevdası.... Cennetim de cehennemim de bu dünyadaydı yani.Yazı içinde kişisel anılarım ve aldiğim notları sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
××××××


Yorumlar
Yorum Gönder