GELİNCIK VE KELEBEK-2

Yıllar önce gelmistim buraya.Ahmet Amca çağırmış ve Camisi ni süslememi istemisti.
Şuan Ahmet Amcanin köyünden yaklaşık 600 metre aşağida bir köydeyim. Gözüm gecenin lacivertinde suilet olarak gök kubbeye uzanan siyah yükseltide. Biliyorum ki Ahmet Amca da artık yok, bıraktigimda seksen yaşina yakındi ve aradan yirmi yıl geçti. Bu akşam geldigim bu köy de duyduklarim içimi kıpır kıpır etti. Ve Bir anda ahmet amca gözumde canlandi.
Burada camii altindaki köy kahvesinin kör edici loş ışığında bir kaç ihriyar gösterdiler bana. Doksan,yüz beş,yüz ve hatta şuan kahve de yokmuş o da yüz onbeş. Köy livane(artvin) sancagı borçka kazasından gelme yani hepsi hemşehrim. Malum ben de oralıyım.
Belki de Ahmet Amca da yaşıyordur kaya dibi köyün de.(sakarya akyazı) Onun oldugu bölge daha yüksek ve temiz hava,benimkisi de bir umut.
Ahmet amcanın köyün de doğmadan ölü doguyordu çocuklar yada doğduktan sonra bir iki yıl içinde ölüyordu ve bir nevi çocuk mezarlığı vardı köy camisinin kıble cephesinde. İlk görduğumde işini yapmak istememiş yüksek fiyat vermistim. Yalvarmis yakarmış fiyatımı düşürmüş ve beni de kurtaracak noktada işi bağlamıştı.Elleri dikenli çalı gibiydi.Dokundugu kumaş parçası parmaklarina takılıp kalıyor ve yere düşmüyordu. Nereye giderse gitsin sırtında hep yük taşırdı ve yorulsa da asla yere koyamıyordu.Sağ omuzu yönünde ki "kamburunu". Agzında önde ikisi yukarıda biri altta üç dişi vardı.Teni eskitme deri gibi yüksek bölümleri beyaz,çukur çizgiler ile göz kenarlarindan çenesine dogru inen derin yarıklar ise daha koyuydu.
Bir ayağında da kalici bir aksama vardı bir kaç yıl önce kısmi felç geçirmişti ama ona ragmen ve sırtindaki yüküyle tarla tapan geziyor ve elinden her iş geliyordu ki yaşı da seksene dayanmıştı.
Sabshları gelir çayimi demler kahvaltimi hazirlar ve önce ahıra gider hayvanlariyla ilgikenir sonra tarlasina gider ve öğlene doğru sepete yerlestirip koluna astigi öğlen yemegimi getirir tekrar günlük işine döner di.havanin kararmasina yakin gelir beni camiden alir ikiyüz metre aşağıda ki evine akşam yemeği için götürür dü. Kapıdan içwriye girdik mi altta ki hayvan ahirinin kokusu içeriye dek gelirdi ki bende bu kokuyu müthiş severdim. Yol tarafindan tek kat ahşap ile tuğla karışımı kagir bir ev ve bir yamaca kurulmuş alt kat ise büyük baş hayvan ahırı.taban tahta oldugu için ahırın hayvan ısısı da kokusu da üst katta.
Giriste sag yonde cılız bir ampulun aydinlattiği oda da köşede fırınlı maşinga soba. Arsiz ve doymak bilmez bir şekil de içine atılan meşe odunlarını kuru yaş gözetmeksizin yakıp tüketmekte. Üzerinde kaynamaktan yorulmuş bir çaydanlik ve habire ibriginden su fişkırtıyor sobanın üzerine. Düşen her damla ise atesten cani yanmişcasina buhar olup karişıyordu havaya.
Ahmet Amca ısrarla beni tahtadan yapılma üstü yün minderler ile kapli sedire oturtur sonra dışarıya çıkar karşı odada ki mutfağa gider yemegin durumunu öğrenir ve odaya gelirdi. Kenarları çaydan kararmış da olsa temiz çay bardagina çay doldurur şekeri yanima koyar ve tekrar mutfağa döner di
Birazdan kapı açılır Ahmet amca elindeki tencereyle yanda durur ayağıyla kapıyı tutarken ardindan içeriye iki büklüm olmuş ve titreyen elleriyle tencereyi dökmemeye uğraşan biri girdi içeriye.
××××××××
İki büklüm yaşlı kadın elindeki tencereyi dökmemeye uğraşarak odaya girmişti. Tencereyi sobanin uzerine bıraktı. Yarım doğrularak bana döndü."hoş geldin oğul dedi" hoşbuldum dedim yerimden kalktim elini öptûm hal hatır sorarken kırış kırış göz kapaklarının arasindan masmavi gözlerini gördüm.yüzünün iki yanindan bir zamanlar delice ,ama artık kaynaği kurumaya başlamış ve o yuzden durgunlaşmış ırmağı andiran üç renkte saç bukleleri dökûlüyor ve açık renk yüzüne tatli bir görüntü katıyordu. Belliki bir zamanlar çok güzel bir kız dı.
Ahmet amca da aslında gençliginde kızların başını döndürecek kadar yakişıkliymış. Gençlik yıllarinda çekindiği eskimiş siyah beyaz fotoğraf. Evin sararmış badanalı duvarında asılıydı.İlk gördüğūmde sormuştum. Kim bu diye. Elini booşveer der gibi salladıktan sonra benim oğul ben. Ama bedenimde kayboldu gitti o adam demişti.Ana adın neydi senin unuttum dedim (aslında hiç bilmiyordum ki ilk kez sormuştum.) Zeynep diyecekti ki. Ahmet amca ondan önce davrandı."o benim zeynebim" dedi. Sanki kimse sahiplenmesin der gibiydi. Bende tamam senin zeynebin ama benim de zeynep anam dedim. Güldü. Zaten yaşasaydı sen yaşta olacaktı bizi bu dünyada bırakıp giden son oğlum. Dedi.
Zeynep ana ucu sarı iplikten oyalı kırmızı renkteki yaşmağıyla yanağındakı kırışıklara karışan göz yaşını aradı. Damla ona yakalanmadan çenesine geldi,ışıkta parlarken zeynep ana yere düşmesine fırsat vermeden yakaladı yaşmağına aldı. Anladım ki sessizce için için ağlıyor ve asıl şelale içine akıyordu.
Burnunu çekti, yaşmağının ucunu bütün yüzüne gezdirdi. Tümsek yerler parlarken yüzünün kırışık çizgileri biraz daha koyu renkteydi. Aynı bu gûn etrafımda uçan kelebeğe benziyordu.
××××
Konuşurken hafiften yan duruyor ve göz ucuyla yüzüme bakiyordu. Bir elini şalvarinin hemen ustunde beline dayamış kendine destek olurken diğer eliyle konuştugu konuyu tarif eder gibi havada döndürüp duruyor ama bakışları dalgın,sesi ise titrekdi.Arada Ahmet amcaya dönüp ah oğul te byncaz ile kalakaldik yaliniz diyor susup sanki söz araliği birakiyordu.
Dur oğul ben sofrayi hazirlayayim sogumadan yiyin dedi. Dışarıda hava sertleşmiş ve yapraklar rüzgarın önūnde sağa sola saveulurken bir ikitanesi evin içini merak edeecesine cama yapışmış hareketsiz bir şekilde sanki bizi izliyordu.
Ahmet amcayla masada yerimizi aldik. Zeynep nene titreyen elleriyle tuttuğu kepçeye tencerenin dibinden kaptiği çorbayi elindeki metal tasa dolduruyor kepçeyi tencerede bırakıp avuçlarinda ki tası masaya taşiyordu. Elin yanar diyorum. Yok oğul yanmaz diyor ve içi çorba dolu tası masaya bıraktı. Sonra ayni işi bir kezdaha tekrarlayip ahmet amcaya verdi. Sende gelsene dedim. Ben yedim sizi beklerken diyip sobanın yanina yerdeki mindere oturdu. Gözü masada bir eksik varmi ondaydi
×××××
KELEBEK -3
Sessizce beni izledigini hissediyordum.Kaybettiği çocuklarina olan hasretini sanki benden alıyordu,Ahmet amca titreyen elleriyle yakaladıği kaşığını agır ve dikkatlice ağzina götürüyor çorbasina doğrayip yumuşattığı ekmek içini ağzında bir oyana bir bu yana yuvarlayıp bir çırpıda yutuyordu.
Soba iyice tutuşmuş meşe odunları içindeki suyun ısı karşısinda tıslayarak buharlaşmasinin sesi geliyordu. Az sonra üzerinde fokurdamaya başlayan çaydanlığın ucundan sobanın üzerine su püskürmeye başladi. Her su damlacığı kızgın soba üzerinde misket gibi yuvarlanıp kenarlara doğru buharlaşıp son noktada kayboluyordu.
Zeynep nene yerinden doğtuldu, tamam tamam yettim patlama dedi demliği kaldırıp çaydanliktan suyu doldurdu,çay demlenmiş soba üzerine dökülen kuru çay yanarken , odanın içine mis gibi tütsü kokusu yayıldı.
Biz yemeğimizi yerken zeynep nene çay tepsisini eksik varmi yokmu diye kontrol ediyordu. Yemek faslı bitmiş otururken zeynep nene çay koymaya hamle etti ondan ønce davrandim oturttum yerine. Çayları doldurdum üçümüze servis ettim. Ahmet amca sigara içiyorsan yak oğul,dedi. Ama diye söze başlayacakken zeynep nene de yak oğul yak dedi.
Bir paketten sigara çıkarttim. Ve tütünlü yerini sobanın üzerine diklemesine koydum.(bayilirim soba uzerinde yanan tütün kokusuna. Sigara içmesem de çok severim) Sigaramdan duman çıkınca aldim bir nefes çekerken çayimi da yudumlamaya başlamistim.Onlar yaşlı iki insan dı ve sohbet ederken onların dilinde onların hızında ve kimi zaman neşeli kimi an hüzün dolu sohbet ediyorduk. İşim bitmiş ve eve dönme zamanıydı bunun için önce sabah olmalı ve ben kasabaya inmeliydim. Zeynep Ana yerimi hazırlamış odamda sobamı bile yakmış gelmişti. Birazdan ise sobanın yaninda uyuyakalmiştı. Onlar oturdugumuz odada yatacaklari için bende musade istedim ve odama geçtim, dön oyana dön buyana derken kapım çaldı.Ahmet amca, evlat kahvalti hazir dedi. Perdeyi açtim sabah olmuştu demekki bi ara uyuyup kalmiştim.
Elimi yuzumu yikadim sımsıcak bir oda ve masada peynir tereyaği kizarmis köy ekmeği zeytin ve yumurta,sobanin bir köşesinde çay diğer köşede süt.Ahmet amca sütmü çaymı dedi.Zeynep ana bir bardak süt doldurup önume koydu, önce süt, çayı keyf et dedi kahvaltidan sonra veda vaktiydi ikisinin de ellerini optum sarildim. Zeynep ana dedi ki yine yanliz kaldik....! Onlarinda gözleri doluydu benim de. Ahmet amca köy minibusune kadar yolcu etti elimde fındık fidanı sırtımda çantam.
İki yıl önce kurudu fındık fidanim, tam 15 yaşındaydı. Geçen günler duydum ki önce zeynep nene ertesi günde ahmet amca, göçųp gitmişti bir biri ardı sira......
Yalçın Öztürk.

Yorumlar

Popüler Yayınlar