EMANETLER-4

Bu adam Aksak TİMUR dan başkasi değildi. Bütün Anadolu yu çizmeleri altında çiğneyip Osmanlıyı alt etmiş ve koca bir devleti yıkılma eşığine getirir ken. Karşısında hic bir güç tutunamamış direneni yerle yeksan etmisti. Oysa şimdi bu daracık mekanda kapana sıkışmış bir fare gibiydi ve karşisindeki dervis onu dövercesine azarlıyor sonrads gonlunu alircasina konuşuyordu.
Derviş. Ustu başi zırh pusat dolu adama döndü. Adam bana bakıyor ve ben. Mahçup olmasin diye pervazin kenarina iyice siniyorum.
Dervıs koca imparatora.. bek diyor. Anadolu da masum kanı dökme var git yoluna. Yakma yıkma, alacagini aldin. Sen de Türksün bu halkta.yeter alacağini aldin bayezit sende. Bu halkin canini yakma. Evet. Timur alacagini almisti osmanliyi yenmis sultani esir almış hatta taht kavgasindaki oglu mustafa bile ona siginmisti. Timur. Sessizce ve sükunetle koca ordusunu ve taht iddiasinda ki şehzade mustafayi da alip gitti.
Artik korkmuyordum,rahattim. Kuttbettini iznik. Bu kez bana döndü. Çocuk... korkmana gerek yok. Sen bi sarusaltuğa ugra anlat derdini dedi.. suskundum. Saru saltuk izbe bir noktada bir kubbenin altinda, ve her yeer.. mezarlikti... Geri döndüm. Müzenin demir parmakliklarina yaslanmıs beni izleyen çinici basi mustafa nin mezar taşiyla burun buruna geldim.
Yüzüme bakar ve bir seyler anlatir gibiydi. Kâşi ci başının mezar taşı. Anlayabildigim kadari ile bana eski bizans sarnicinin oldugu yeri gösteriyordu. Öncelik orayami buraya mi karar veremedim üşuyen ellerimi cebime soktum kendimi ayaklarımın rotasına biraktim. Karar onlarin di.
Hey gece al mezaeligini git benden. Beni bi rahat birak yaaa. Her şeyi bir kenariya birakicam ve mezarlik yonunde yuriyecegim ve.
Ve.SARUSALTUK'A derdimi anlatacağim he.
Oyunu da oynamak yada bu ruyada gecede rol almak istemiyorum.
EMANETLER VE İZNIK-18
Kafamın içinde bin bir soru var, cevabıni arayip bulamayan. Bana en son söylenen Sarusaltuk'a git. Ama vakit cok geç ve tarihler arasinda koşuşturmaktan yoruldum.
Çok şey aramıyordum ben. Bu kasaba bana Eş,Aş,çocuklar ve bir de torun verdi ama beni cezbeden arayışlara iten nedenler vardı. Eski bir evin harabe bir kilisenin önünde ağlayan yaşlı kadın gibi.. İçimi dağlayan gözlerimi yaşartan bir sey var ruhumda. Nerede nezaman yıkık bir camii, kilise veya ev görsem. İçim kanar,ağlar. Söyleyecek çok sözum var da biri anlamsız yorum yazar ve ben ters tepki verir kalbini kırarim diye korkarim.
Kırık bir kalbin de o virane camii, ev veya kiliseden farki yoktur'ki haklı dahi olsam ben. Kendimi yer,bitiririm.
Tarihler boyunca hangi din hangi millet olursa olsun. Yada Din'den. Yeterince acı çekmedimi.? Iki yakayı bir araya getiren bir dügmeyi koparanı yargilamiyoruz. Kopan dügmeyi de yerine dikip iki yakamizi birlestirmiyoruz. Tam tersine yaralar uzerindeki kabuğu hoyratça kopartip kanatiyoruz.
Canım yanıyor. Nereden geldigini bilmedigim bir saldıri ile bir yanim sanciyor ve benim canim yaniyor.
Eski bir duvardan düşen taş yada sıva parçaları gibi. Canimdan yuregimden tabiat kanunlarina göre. Parçalar kopuyor. Biz birdik biz bir bütündük yakamizı toplayan bir dügme koptu, iki yakamız birbirinden uzak oldu.
Bir kadın ağlarken yada kosovada bir osmanli camisi çökerken. İznikde bir kilise dinamitlenip yerle yeksan edilirken ben.. sırbistan karadağ da temelleri kalmış Türk köylerinin kenarından geçerken. Yok olmus nesillerin ortalikta gorunmeyen mezarlarina fatiha okuyorum.
Demekk ki daha çekecek cok acılar yaşayacağim çok hayaller var.
Varsin olsun. Ben zamanda kaybolmaya devam edecegim.19.cu bolumde gorusmek uzre. Ve alladdin mısri, esreferoglu,faik kırımlı, rasih kocaman ile ve ardindan Sarusaltuk ile... iyi geceler herkese.
Iznik uzerinde
bir duman var
Ateşi yakan
Adamlar.
Iznik uzerinde
Çini kokusu var,
Iznik te çini nin canını
Yakanlar.
Çini karşısinda yanan,
Adamlar.
Kafamda sorular
Sorularin icinde
Iznik ve emanetler.
Sorulari gızleyen tapınaklar,
Tapınaklaŕi saklayan topraklar.
Gizemler
Sırlar..
Beynimden taşan tapinaklar.
Sokaga düsen dösenen sorgulasi taşlar.
Ben. Sizin düşundugunuz kadar basit ve çiftçi bir kasabada yaşamiyorum. O kadar da basit sekilde bir güne selam, demiyorum. Sır dolu,sirdaş bir toprakta bir kent de yaşiyor ve bunu da en iyi şekliyle gecelerinde yaşıyorum. Sizin icin sıradan bir gün. Benim için sırlarla dolu bir yaşamdir.

EMANETLER VE İZNIK-19
Hayal gücü yüksek insanlardı. Yaşamı anlattıklari gibi ölüme gidişi ölümden sonraki yaşamı da taşlara yontup geleceğe mektup yazmişlardi.
Eski taş ustası sanatkârlar. Belliki hepsi isimsiz köle ve beş parasız ölenlerdi.
Şeyh kutbettinden ayrilırken göz göze geldigim kaşici başı ( ogün ki esnaf başkanı) Mustafa nın mezar taşı mesela. Güneş ufuk çizgisinin altina düşmüş ve iznik'in gözlerinin içine bakıyordu. Utangaç iznik sokakları evlerin aralarına gizlenirken gölgeler uzuyor ve iznik ulu bir şehir gibi olağandan uzun görünüyordu. Çivit mavi badanalı evler utanmanın sınırlarini aşmış mor salkimlı misket uzumlerine dönerken. Oksit sari badanali evler, Bakır. Turkuaz göl kızıl ve Oksit kırmızı badanali evler ise kahverengi olmuştu.
Kâşici."anladinmı mercan kırmızının sırrını, çözebildinmi. İşte güneş sur içinde her gün farkli renkte batar ve renkler her gün formülünü değiştirir.Bulutun beyazı göz aķı, gölün turkuazı ise çivit maviye döner. O yüzden meşakkatli ve fire veren iştir İznik çinisi". Ve bizim hayatimiz ise, sultanin dudakları arasindan çıkacak kelimeye bağlıdır. Müzenin arka bahçesinde yüzlerce mezar taşı istiflenmis duruyor ve bunlarin tamami iznik içinden sökülüp getirilmiş müzeye terk edilmiş haldeler. Kiminin başindaki sarıgın şeklinden önemli kişiler olduğu anlaşilıyor ki o devirde genelde sıradan halk insani öldumu başina siradan bir taş dikilirdi. Bunca işlemeli taş bugun muze bahcesindeyse ait oldukları kabirler de evlerimizin altinda olmalı ki öyle de zaten.
Antik çağin mezar taşları yani lahitler ise bir eşi olmayan anıtsal abideler di. Tanrıların kenti nikaia ve Tanrıların özel çocuklari nikaialilar bu anıtsal mezarlarda yatardi.
Güneş iyice inmiş ve tamda boğazda asılı kalmış halen bir şeyi merak etmiş gibi kentin sokak aralarini arıyordu. Biraz daha yukseginde gök kubbe turkuaza bürünürken. Göl yüzeyini demir pası bir gorünümüne burunmüş kesik kesik de olsa altın sarısı yakamoz iznik sahiline dek ulaşmıştı.
Gün boyu nafakasi için göl tabanina dalip çikan iki üç karabatak. Bu gün ki nasip bukadar, yeter diyip paydos etmişti. Yaşlı balıkçı son dirhem ağinı attı. Karabataklar havada V harfi şeklinde uçarken kendilerine tehdit olacak diğer kanatlı avcılara göz dağı verir gibiydi.
Balıkcınin bedeni sızlayan teknesi ve hırıltılı aksırip tiksıran cigerleri ( teknenin motoru) günü huysuz ve uykusuz bırakmak için, olabildigince mavi duman atip cata pata sesleriyle tekneyi itmeye calişiyordu. O da balikci kadar yaşlı ve yorgundu.
Kıyıda yüzen meke kuşları o kadar kibirli ve kendini beğenmişlerdi'ki bir şey sormak için sokulsanız sırtlarını dönüp uzaklaşıyorlardı. Sur içinde saz damlı evden genç bir çinici bakımsizlıktan ölmüş ve gençliğiyle ölumsüzluk yaşamına uğurlanıyordu.
Mekeler gururlu, balıkçıllar ürkekti. Soğuk kalenin dibine çökmüş yaşlı çinici ise kötü mayalanmış şarabından derin bir yudum çekmış ve görduklerini yaz çocuk diyordu. "Biz ki ruhumuzu çinilerdeki desenlerin arasına sakladık,kim ki o ruha ulaşirsa emanetleri bulur" dedi. Yüzü,elleri vaktinden önce kırışmış ve ağzında son iki diş kalıntısı kalmışti. Başını örten kirli berenin sağından solundan. Fırının isi ile koyu griye dönmüş saçları sallaniyordu..
Ben halen rüya ile gerçek arasında ki ikilemdeydim. Ve daha ugramam gereken yerler vardı.
Eski sarnıcın oraya gidecektim. Şehrin sokaklarinda kayboldum. Uzakta her şeyin şahidi büyük selvi agacı ve az ilerisinde ki davudi kayserinin koca çınarını görünce kendimi toparladım ve topkapı yönüne yürümeye başladım.
Duyduguma göre üç adam o bölgede asırlar sonra yapraklar arasina gizlenmiş ruhların peşindeymiş. Demek ki gizem ve emanetleri arayan bir tek ben degilmisim. Zamanım geldi geliba ve ben diger yaşama hazirim sanırim. Zaten bu ruyadan uyanamazsam belli ki öteki boyuta geçmistim ve cebimde iki gözume koyup kayikciya rüşvet olarak verecegim iki metal param bile yok. Oyüzdendir ki ne bu boyutta nede öteki boyutta kalabiliyordum. Hazırliksız yakalanmistim.
Ölüm. Yeni bir hayata geçiştir, sadece.
Bugün yaşıyoruz tekrarda yaşayacağız ve bir şekilde tekrar geri geleceğiz.
EMANETLER VE IZNIK-20
"HAYRET"!
Geldi aklıma. Bir yandan yürumeye devam ediyorum. Koca selviye dogru, ya o bana geliyordu yada ben ona gidiyordum.
Hayret nereden geldiki aklima,hayret ve köyün deli kızı.Ablası güzel. Yürürken gözlerimin oñünden geçıyorlar. Hayret ve ablasi Güzel. Ha bu arada hayretin ablasının ismi "Güzel".Aradan yıllar gecti ve onlar Amasya gümüşhacı köy de kaldılar. İznikle bir alakaları yok ki.
Hem söyleniyorum hem yürüyorum.hedefimde koca selvi hemen yanindan dönüp eski bizans sarnicina gitmem gerek.Bildigim 3 sarniç olmalı biri istanbul kapi digeri hemen lefkapida su yolunun dibinde ve en önemlisi,Bizans sarayinin dibindeki sarnıç yani bu günki kapalipazar yerinin oradaki.
Amasya gumuşhaci köyde takıli kaldim. Gümüşhacikoye baglı bir dağ köyünde çalışmaya gitmistim. Kalacağim evi gösterdiler camiye de yakındı.Yorgundum erkenden uyumuşum.Uykuda kulağima anlamsızda olsa bir Türkü sesi geliyor.Kapı önünde ise birisi bir şey dövüyor yada kırmaya çalışıyor.
Perdeyi araladım.Merdivenlerimdw bir kız saate baktim 03.22.tepede ay. Kızın yüzü görünüyor hakikaten güzel ve elinde bir tahta tokmak önünde birkaç giysi artığı ve parçalanmış bir legen. Hem türku söylüyor hem giysi artiklarini çamaşir yıkar gibi dövüyor. Yalan yok,korkmustum.Sessizce yatagima gittim seslerin kesilmesini beklerkrn uyumuşum.
Sabah kapim caldı.gözlerim kurşun gibi zor uyandim.camdan baktim dun geceki kiz yoktu bu kez bir adam vardı.Buyrun dedim.
"Adam" ben yan komşuyum usta,hazirsan hemen yan kapidan gel kahvalti hazir dedi.Tamam 10dkikaya oradayim dedim,adam giti.Birazdan hazirdim.Dısariya çıktim yan bahceye yüruyorum.
Yol bitmiyor ya ben cok ağirdim yada koca selvi çok uzaktaydı.Sarnıçta henüz görünürde yoktu.Neredeyim ben.Bilmiyorum.Buyur usta,günaydın hoşgeldin sesinin geldigi yone baktim.Ahşap tugla karısımi bir ev ve karşimda bıyıkları iki dudaginin yanindan suratınin iki yanından aşağiya sarkmış bugday tenli ben boyda bir adam.Fakirhaneme hoş geldin ben ahmet dedi.ıceriye girdik yer sofrası ve yok,yok.
Biraz ondan biraz bundan yerken."usta hayirdir"sesiyle kendime geldim.5 dakikadir cayini karıştiriyor ve dalgin bakıyorsun dedi. Uyuyamadığimi ve nedenini,beni uyutmayan kızı anlattim.Ha dedi o köyümüzün meczubu,ismi Güzel.dedi.Sonunda Selvi agaci göründu ama halen sarnici goremiyordum.
Yürüyorum.Karşimda bir kapı aralik ve girdim iceriye.İceride iki yetişkin birde uzun saçli bir genc var, selamlastık iki yetişkin buyur etti ve uzun saçlı gence bir çay daha doldur ustaya dedi.15-16 yaşlarindaki genç.Uzun saçlarinin altindan beni izlerken çayimı doldurdu. Bende uzun saçlıydim her halde dikkatini cekti. Sert bir hareketle döndü cay bardağini uzatti aldım.ayağa kalkti kapiya yoneldi ve dışarıya çıkıp kapiyi kapatti.
Üzerinde askili bir pantolon ve uzun saçlarini örten ucuz bir nalbur şapkasi vardi.kapiyı kapamadan önce yuzume ters ters bakti ve sertçe kapatip çiktı. Iki adam bir birine bakip güldü.sonra biri bana dondü.Seni kıskandı,hayret dedi.Koca selviye iyice yaklaşmış hatta koca çinarida rahatlikla görüyordum.
Neden hayret etti ki diye sordum,neden kıskandı beni.Çayımı içerken adının hasan oldugunu söyleyen adam bir çırpida anlatti. Adı Hayriye ama biz ona hayret deriz.Erkek elbiseleri giyer ve erkek işlerinde çalışır aslinda bir kız çocugudur ondan başka 6 kız birde erkek kardeşi vardir.Babalaŕi yaşı geleni başlık parasi karşilıgi evlendirir ki bunun bir ablasi var ismi Güzel.birini severdi babasi zorla başkasina verdi ve oda aklini yitirdi.
Dün gece kapımdaki kız geldi aklıma.güzeldi ve gecenin o saati dışarıda oyun oynuyor anlamadığim bir dil de türkü söylüyordu.Adam, devam etti.işte hayriye de o gun bu gundur erkek kılıginda gezer kızlardan uzak durur ama şimdi kendine benzeyen biri geldi işe.ve kırildi kıskandı.Bir daha da görmedim hayreti.Ama ablası "Güzel"Sabahlara dek uyutmadi beni.Sokaga çiksam o saatte,güzel.Odam da kalsam koskoca bir farenin kimi zaman çıglığı kimi zaman ise önüne çıkan engeli kemirmesinin sesi,uyu uyuyabilirsen ki.Tam uykuya gectiginde bu kez de Hayret-hayriyenin ters bakan yüzü.
Uyumamaya gayret edip bitirdim işimi ve iznik'e döndüm. Burnumun dibine gelmiş koca selvi ve dibinde iki yetişkin bir de küçuk mezar.Ne günah ışledim ben ki,sürgünüm sürer geceler boyu. Karşı duvarda,8gen yıldızin yonca veya gül şeklinde stilize edilmiş şekilleri vezirvesi toprağa dönük selvi kabartmasi.Nereye gittin hayret ve sabaha dek kapimda çamaşır yıkayan güzel.Kayış koparmama ve sıyırmama ramak kalmışken.Bir anda Nilufer hatun imareti yönünden sultan Orhan çikageldi Selvinin dibine.Tamam az kaldı tırlatmama
Sultan orhan el pence dimdik durdu selvinin dibinde.Az ilerisinde bir dervş namaz saati olmamasina rağmen nafile namazdaydi.
Selam verdi.
Sultan orhani buyur etti.Gözüm sarnici arıyor bir görsem hem sultandan hemde hayret ile güzelden kurtulacağim da,Sarnici göremiyorum ki.
O esnada ezan okundu.Ne elimde Akilli telefonum ne de kolumda saat yok-yok işte.Genç bir adam.Derviş ve sultan Orhanın önünden gecti mihrap önünde durdu.Dervis,Sultan Orhan ve tüm arkadaki ögrenci oldugu belli olan geçler.Saf tuttu.Namaz bitti.
Sultan Orhan Dervişe döndü.Saygıyla ismini söyledi"Alaaddin-Mısrı".Derviş buyrun sultanım dedi.Sultan Orhan dervişe ögrencileri icinden bir ulema istedı.
Uzakta degil yakınlarda bir yerde bir çini fırınında yanan meşe ve gürgen odunlarının kokusu burnuma,üç adamın konuşmalarida kulağima geliyordu.Neredeyim ben.Amasyada mi yoksa nikaiada mı.? İyice karıstı her şey.Uzaktan gelen bir Türkünün yanık nagmelerine hemen yanı başimda ilahi melodiler karışırken tepemdeki koca selvi.El pence durumundaymis gibi,tepe ucunu boyun büker gibi eğmışti.
Uzaktan gelen sesler çok tanidik gibiydi.Evet üç sesi de taniyordum ama bur turlu onumdeku ritüelden ve beynimdeki hayret ile guzelin hiksyesinden kurtulamamişken şimdi de sultan Orhan ve Alaaddin mısriye denk gelmistim.
Ben.Ölüydum.ve kendimi diriler diyarinda hissediyor yada kaýikçı harron un rüşvetini veremedigim için iki dünya arasinda kalmiştım.
Oysa yüzmeyide bilmeme ragmen bu sert akan nehirde yüzmeyi ve karşı kıyıya ulaşabileceğimi düşünmüyordum. Tek düşüncem,gerçek yaşama dönebilmek.
İznik-nikaiaday dim.onumde koca selvi ve dibinde bir çömezin ardinda namaza durmus Sultan onun onunde bir dervis ve en arkada onlarca deevis adayi ögrenci.Biraz ileridw ise yanan ateşten çıkan kıvılcimların lacivert gök yüzünde yildizlasan kıvılcimlarin ortasinda kalmıstim.
Namaz bitti.Sultan orhan.Saygili şekilde karşısındaki baş dervişe döndü.
Fetih ettigim topraklar ve ordumun dürüstlugunu ve benim haksizligimi yuzume korkmadan söyleyecek bir ulema istiyorum senden.
Allaadiin mısri.
Fikih ve islam alimiydi.Durüst ve dogrucu bir insandi.Ucunda ölüm olsa dogruyu der boynunu kılıca uzatırdı.O yüzden Osmanlida göz bebeği dürüst insanlardandı ve Orhan dahil,ondan sonra gelenler se ona saygi duyardı.Eger onun dedigine itaat etmezseniz kızılca kıyametin koptuğu gündu."sıkça duyduğunuz
söz.kızılcakıyamet.Haksizlıgin hakimiyet olduğu gün.devletin yıkildigi an dir". İşte o gunu uzak tutmak için boynunu kılıç a korkusuzca uzatanlardi.
Alladdin-Mısrı.yine ayni döngüdeydim yıl 1380. Hayret,güzel bir şeye daha tanık oluyordum.Geçmiş hızla günümüze geliyor yada ben onu ariyordum. Acaba Hayret'in akibeti ne oldu,merak ediyorum.
Alladdin misri nin butun talebeleri hocalarinin kendisini seçip sultanin yanina yollamamasi icin dua ederken içlerinden biri gönullu oldugunu belli etmemeye ugraşiyordu ki Hocasinin işareti ile toplulugun önune gecip onlari namaza davet edip imamlik etmişti.Alaadin misri Sultan Orhana'a dönerek senin elin kolun adalet terazin bu çocuk dedi.Benimi gösterdi bilmiyorum ama ben buzamana ait degildim hizla karşi sokaga girip sarnicin oldugu bölgeye geldim.
O gün orada Sultan Orhan'nin emrine verilen çocuk 1453 te Constantiniyenin fethine dek gucu elinde tutan Candarlilarin ilki kara Halil den başkasi değildi.
Ortalikta bir duvar kalintisindan başka bir şey yoktu.Bir yanda kapali pazar yeri,onun karşisinda yeni balik pazari ve yanda dumanın tüttüğü beyaz badanalı duvarin çevirdigi bahce kapisinin üzerinde Eşref Eroglu çini atölyesi tabelasi vardi.
Aralik bahce kapisindan girdim.Birkisı firin kapisini camurla sıvıyordu,öteki elindeki kuru gürgen odunlarini firının altindaki ateşe surerken beyaz sacli kasketli ve gözluklu olani hemrn tanidim.Rahmetli Rasih usta,onun da elinde çaydanlıklar önündeki bardaklara çay dolduruyordu.
Rasih usta bir ilave deyince üçu birden bana döndü.fırının kapisini çamurla sıvayan Eşref ağabeydi.Gel gel yalçinim gel diye çağirdi.Odunları özenle ateşe yerlesyireni sima ve ismen taniyordum.İznik ateşini yakmak için yıllarını veren koca usta Faik Kırımlı.
Selamladım bahçe içindekileri ve Rasih hocanin yanındaki tabureye çoktüm. İlk fırın ateşlenmış üç ustayı uykusuz bir sabah bekler. Faik hoca kuşkuyla baktı bana gecenin bu saatinde bu da kim der gibi,sanki sihri bozmuş gibi hissettim.Eşref ağabey söze girdi.Yalçın bir nakkaştır vs.vs. devam etti.Faik hocanın gerginliğı bir anda rahatlamaya döndu.
Elindeki son odunu da ateşin yanından cehennemlige attı,geldi çay bardağini aldi bana hoş geldin kardeşim dedi ve bakışlarını fırına kilitledi.Sanat üzerine uzun bir sohbet geçti ben musade istedim ve kalktim Eşref ağabey arkamdan seslrndi yarin gel firıni açacağiz.Faik hoca ,görüşüruz çocuk derken Rasih hoca bahçekapisına dek eşlik etti sarildı optu goruşuruz yarin dedi.
Sarnictan yana baktim.Koca binadan bir tutam duvar kalmısti geride.Evemi gitmeliyim yoksa karanlikta kaybolup sırları mı aramalıydim. Kararsızdım. Geceyle gelen rüzgar kulagima fısıldadi." Onca yere ugradin belkide aradiğinı LASKARIS bilir. Ne dersin birde ona git.
Ee kim bu "Laskaris".? Nerededir kimdir nasil bulacağim ki onu?

Yorumlar

Popüler Yayınlar